1) Prostat Enfeksiyonu / Prostatit Nedir?
Erkek üreme sisteminin bir parçası olan mesanenin alt kısmında yer alan, fındık büyüklüğündeki salgı bezi prostat olarak adlandırılır. Prostat bezinin temel görevi, meniyi oluşturan sıvıyı salgılamaktır. Prostat bezi aynı zamanda idrar yolları ile de bağlantılıdır. Çeşitli etkenler, prostat bezinin iltihaplanmasına neden olabilir. Prostatit ya da prostat enfeksiyonu, prostat bezinin inflamasyonunu/iltihaplanmasını ifade eder. Tüm yaş gruplarında %8 - %14 oranında saptanan prostatit, en çok tanı konulan 3. üriner sistem hastalığıdır. Prostatit belirtileri gösteren kişiler İzmir Ekol Hastanesi Üroloji Kliniği birimine başvurabilirler. İzmir Ekol Hastanesi Üroloji Kliniği prostat sorunları yaşayan hastalara güler yüzlü, steril ve profesyonel bir hizmet vermektedir.
Prostat Enfeksiyonu Belirtileri
Prostat enfeksiyonu her yaş grubunda olan erkek bireylerde ortaya çıkabilir. Bu sebeple ilgili belirtileri gösteren hastaların uzman doktorlara başvurmaları ve tedavi olmaları gerekir. Prostat enfeksiyonu belirtileri şu şekilde sıralanır:
- Prostatit bazı durumlarda hastalarda klinik semptomlar ortaya çıkarmaz. Prostat enfeksiyonunun ilerlemesi sonucu erkek bireylerde kısırlık görülebilir. Bu sebeple kişilerin düzenli olarak uzman ürologlar tarafından muayene edilmeleri gerekir.
- İdrar yaparken yanma
- Sık idrara çıkma ihtiyacı
- Testiste ağırlık hissetme
- Kasık, anüs ve genital bölgede ağrı
Prostat Enfeksiyonu Neden Olur?
Prostat enfeksiyonunun ortaya çıkmasına sebep olan birçok faktör vardır. Bu faktörler şu şekilde sıralanabilir:
- İdrar yolunda gelişen anormal durumlar
- Cinsel yolla bulaşan hastalıklar
- İdrar yolu enfeksiyonları
- Fiziki travma
- Sinir ve stres
- Bağışıklık sisteminde oluşan bozukluklar
- Kronik hastalıklar
Prostatit Tanısı İçin Kullanılan Yöntemler
Prostat enfeksiyonu belirtilerinden şikayetçi olan hastalar, uzman ürologlar tarafından muayene edilmelerinin ardından tedaviye alınırlar. Tedavi yönteminin seçilmesi, hastanın yaş, kilo ve prostat enfeksiyonu evresine bağlı olarak uzman doktor tarafından belirlenir. İlk olarak kişiden hastalık öyküsü alınır. Bunun ardından fiziksel muayene, laboratuar tetkikleri ve bilgisayar kullanılarak alınan tomografi yöntemleri ile hastanın prostat bölgesinde birtakım tetkikler yapılır. Hastaya idrar analizi, idrar kültürü, sitoloji ve üroflovmetri ile inceleme de yapılabilir. Bunların yanı sıra doktorların hastayı el ile muayene etmeleri de gerekebilir. Bu incelemelerden alınan sonuçlar doğrultusunda uzman doktorlar tarafından hastaya prostatit tanısı konulabilir. Doktor, bu aşamada prostatit türünü de tespit eder ve tedaviyi buna uygun olarak planlar.
Prostat Enfeksiyonu Türleri
Her yaştaki erkek bireylerde görülebilen prostat enfeksiyonları, kişilerin ağrılı ve sancılı zamanlar geçirmelerine ve kişilerde kısırlık durumunun ortaya çıkmasına sebebiyet verebilir. Bu sebeple uzman doktorların kişilerin sahip olduğu prostat enfeksiyonu türünü belirlemesi ve buna uygun bir tedavi yöntemini takip etmesi gerekir. Bu doğrultuda prostat enfeksiyonu türleri şu şekilde sıralanır:
- Akut Bakteriyel Prostatit
- Kronik Bakteriyel Prostatit
- Kronik Pelvik Ağrı Sendromu
- Asemptomatik İnflamatuvar Prostatit
Akut Bakteriyel Prostatit
Birden yükselen ateş, ani titremeler, bel ve perineal ağrılar, irritatif üriner semptomlar, üriner retansiyon, artralji ve kas ağrılarının ortaya çıkmasına sebep olan akut bakteriyel prostat enfeksiyonu, kişilerin olumsuz deneyimler yaşamasına neden olur. Akut bakteriyel prostatit görülen hastaların prostatlarının rektal muayenede hassas, sıcak, endüre ve sert olduğu görülür. Akut bakteriyel prostatit, prostat bezinin farklı mikroorganizmalar sebebiyle enfekte olması sonucu oluşur. Bu prostat enfeksiyonu türü ani olarak gelişir ve ağrılı bir iltihaplanma sürecini başlatır.
Kronik Bakteriyel Prostatit
Akut Bakteriyel Prostatit’in olumsuz etkilerinin tedavi edilmemesi, kişilerin sağlıksız ve olumsuz sonuçlar ile karşılaşmalarına neden olabilir. Uzman doktorlara muayene olmayan hastalar, ileriki hayatlarında daha ciddi durumlar ile karşı karşıya kalabilirler. Akut Bakteriyel Prostit’in uzun süre tedavi ettirilmemesi sonucu hastalarda Kronik Bakteriyel Prostatit ortaya çıkar. Bu hastalığın görüldüğü kişilerden prostatik masaj ile alınan kişilerin kültürlerinde üreme görülür. Kronik Bakteriyel Prostatit, tekrarlayan akut prostatit ataklarına neden olur. Tedavide genellikle, ilgili iltihabın kurutulması için hastaya uzun süreli kullanılacak şekilde antibiyotikler yazılır. Bunun yanı sıra prostatik masaj da uzman doktorlar tarafından bir tedavi yöntemi olarak kullanılabilir.
Kronik Pelvik Ağrı Sendromu
En sık karşılaşılan prostatit türü olan Kronik Pelvik Ağrı Sendromu, prostat bezinin dışında yer alan bölgelerin de iltihaplanmasına neden olur. Hastalık sebebiyle bez çevresindeki sinir ağları iltihaplanır. Bu durum, pelvis bölgesi ve çevresinde sancılı ağrıların ortaya çıkmasına ve kişilerin kendilerini rahatsız hissetmelerine neden olur. Bu etkiler hastanın yaşam kalitesini önemli ölçüde etkiler. Kronik Pelvik Ağrı Sendromu hastalığının tedavisinde de Kronik Bakteriyel Prostatit’te olduğu gibi hastaya uzun süre kullanılmak üzere antibiyotikler yazılır. Tedavi için uzman doktorlar fitoterapi, cerrahi ve mikrodalga ısı tedavisi gibi tedavi yöntemlerini tercih edebilirler.
Asemptomatik İnflamatuvar Prostatit
Asemptomatik İnflamatuvar Prostatit hastalığı, hastalarda herhangi bir belirti ortaya çıkarmaz. Bu sebeple bu prostatit türünün tespit edilmesi oldukça zordur. Asemptomatik İnflamatuvar Prostatit, klinik incelemeler sırasında rastlantısal olarak uzman ürologlar tarafından tespit edilir. Belirti vermeyen prostatit, kişinin vücudunda kolayca barınabilir ve kişi farkına varmadan problem oluşturacak seviyelere gelebilir. Bu prostatit türü kişilerde herhangi bir belirti vermediğinden, erkek bireylerin düzenli olarak prostat bölgelerini kontrol ettirmeleri gerektiği söylenebilir.
Prostatit Tedavi Yöntemleri
Prostat iltihabı tedavisinin hangi yöntem ile yapılacağının seçimi, uzman doktorlar tarafından belirlenir. Doktorlar, hastaların yaş, kilo, prostat boyutu ve iltihaplanma durumuna göre uygun olan tedavi yöntemine karar verirler. Prostat tedavisinde son dönemlerde yapılan çalışmalar sonucunda ortaya konulan 3 temel tedavi prensibinin uygulanması önerilir:
- İltihabın tedavisi
- İdrar zorluğunun giderilmesi
- Spazmın giderilmesi
- Stresin giderilmesi
Antibiyotik Tedavisi
İltihaba bağlı prostatitlerde uzun süreli antibiyotik tedavisi uygulanır. Hasta kısa süreli antibiyotik tedavisinden ilk zamanlarda fayda görür ancak yakınmaları antibiyotiğin kesilmesi ile yeniden başlar. Bu nedenle akut ya da kronik mikrobik prostatitte antibiyotik tedavisinin 4-6 hafta devam ettirilmesi önem taşır.
İdrar Zorluğunun Giderilmesi/Alfa Reseptör Blokerleri
Prostatın yol açtığı tıkanıklıkta, prostat bezi yapısında yoğun olarak bulunan düz kas hücrelerinin de rol oynadığı bilinmektedir. Alfa reseptör blokerleri ilaçları, bu düz kas hücreleri üzerinde etkili olur. Bu ilaçlar antibiyotik tedavisinin yanında, gerekli görülen hallerde kullanılabilir. Genellikle 3-6 ay süre ile kullanılmaları önerilir.
Spazmın Giderilmesi
Özellikle kronik prostatitli hastalarda, hastaların genital bölgelerine uygulanan sıcaklığın hastalar için faydalı olduğu bilinir. Genital bölgeye sıcaklık uygulanması, pelvik kaslarda bir yumuşama oluşmasına neden olur ve böylece kişilerin rahatlamalarını sağlar. Bu uygulamaya rağmen şikayetleri düzelmeyen hastalarda uygulanabilecek diğer bir alternatif yöntem Manyetik Pelvik Taban Stimülasyonu (ExMI) Tedavisi’dir. Bu yöntem genellikle idrar kaçırma problemi olan hastaların tedavisinde kullanılsa da aynı yöntem, kronik prostatiti olan ve antibiyotik tedavisi ve alfa reseptör blokeri kullanmasına rağmen tedaviden fayda göremeyen hastaların tedavisinde de kullanılabilir.
Stresin Giderilmesi
Özellikle kronik prostatitin kişinin hayatında yaşadığı stresli olaylar sebebiyle alevlendiği gözlemlenmektedir. Bu nedenle hastanın psikolojik desteğe de ihtiyacı doğar. Profesyonel bir yardım alarak hastaların stres seviyelerinin azaltılması, hastaların yaşadıkları prostat sorunlarının azalmasını sağlayabilir.
Prostat İltihabı Olan Hastaların Dikkat Etmesi Gerekenler
Cinsel yaşam, yeme-içme alışkanlıkları ve stres gibi birçok faktör, erkeklerin prostat bezi sağlıkları için oldukça önemlidir. Prostat iltihabı olan hastaların ise günlük yaşamlarına ve kendilerine daha çok dikkat etmeleri gerekir. Prostat iltihabı olan hastaların dikkat etmesi gerekenler şu şekilde sıralanabilir:
- Cinsel hayatınızın düzenli olmasına dikkat ediniz.
- İlişki esnasında boşalma ihtiyacı duyduğunuzda kendinizi tutmayınız.
- Vücudunuzu, özellikle ayaklarınızı soğuktan koruyunuz.
- Özellikle soğuk havalarda her akşam 30 dk. süre ile sıcak oturma banyosu yapınız.
- Denizden ya da havuzdan çıktığınızda mayonuzu kuru bir mayo ile değiştiriniz.
- Soğuk beton vb. zeminlere oturmayınız.
- Alkollü içkilerden uzak durunuz.
- Kabız olmanıza sebep olacak yiyeceklerden uzak durunuz.
- Baharatlı yiyeceklerden uzak durunuz.
- Uzun süre oturmayı gerektiren seyahatlerden kaçınınız.
Prostat enfeksiyonu, kişilerin günlük yaşamlarını ciddi derecede etkileyebilen bir enfeksiyon türüdür. Bu sebeple prostatit belirtileri gösteren kişilerin acilen uzman doktorlara başvurmaları gerekir. İzmir Ekol Hastanesi Üroloji Kliniği prostat sorunlarından şikayetçi olan hastalara güler yüzlü personel, sağlık odaklı kurum anlayışı ve uzman doktorlar ile hizmet vermektedir. Siz de prostat enfeksiyonu belirtilerine sahipseniz İzmir Ekol Hastanesi Üroloji Kliniği birimine başvurabilirsiniz.
2) Prostat Kanseri Nedir?
Prostat kanseri dünyada en sık görülen kanserler içerisinde dördüncü sıklıkta görülen kanser olup insidansı ve mortalite oranları ülkeden ülkeye farklılıklar göstermektedir. Yaşla çok kuvvetli ilişkisi vardır. Özellikle 50 yaştan sonra insidans katlanarak artmaktadır. Prostat spesifik antijenin prostat kanseri tanısında kullanılmaya başlanmasından, prostat kanseri insidansında dramatik bir artış olmuş ve bundan sonra da düşmeye başlamıştır. Prostat kanseri riskinin ailevi olarak arttığı belirlenmiştir. Babalarında ya da erkek kardeşlerinde prostat kanseri olan erkeklerin bu kansere yakalanma risklerinin oldukça yüksek olduğu tespit edilmiştir. Prostat kanserinde en önemli risk faktörü aile öyküsüdür. Diğer olası risk faktörleri ise yaş, ırk, satüre yağlardan zengin beslenme, ağır metallere maruziyet (kadmiyum gibi), sedanter yaşam biçimi ve sigaradır.
Prostat Kanseri Tanısı
Prostat kanseri taramaları parmakla rektal muayene (PRM) ve PSA kullanılarak yapılmaktadır. Genellikle bu taramalarda total PSA seviyesi 2,5-4 ng/ml’nin üzerinde olan ve/veya PRM’de anormallik olan erkeklere transrektal ultrasonografi eşliğinde tru-cut prostat biyopsisi yapılarak prostat kanseri teşhis edilir.
TRUS Eşliğinde Prostat Biyopsisi
Prostat biyopsisi endikasyonları serum prostat spesifik antijen (PSA) değerinin yüksek olması ve/veya parmakla rektal incelemede prostatta kanser şüphesi varlığıdır. Biyopsi öncesi rektum temizliği (genellikle lavman şeklinde) oldukça yaygın olan bir uygulamadır. Ancak biyopsi öncesi rektal temizlik yapılıp yapılmaması konusunda kesin karar verdirici bilimsel veriler yoktur ve tercih genel olarak biyopsi yapan kişi ya da kurumun kişisel yaklaşımı ile belirlenmektedir. Çok yaygın pratik uygulama, biyopsi öncesi antikoagülan tedavinin kesilmesi yönündedir. Bu elbette biyopsi sonrası gelişebilecek kanama komplikasyonunu önlemeye yönelik bir tedbirdir. Eğer kesilecekse, trombosit fonksiyonlarını bozmasından dolayı, aspirinin kullanımı biyopsiden 7-10 gün önce durdurulmalıdır. Warfari’nin ise girişimden birkaç gün önce kesilmesi yeterli olabilir Prostat biyopsisi hasta açısından ağrılı bir işlemdir. Yapılacak her türlü anestezi/analjezi uygulaması, hastanın ağrısını ve sıkıntısını hiçbir anestezik yöntem kullanmamaya oranla, belirgin olarak azaltacaktır. Biyopsi öncesi hastanın anksiyetesini mümkün olduğunca azaltmaya çalışmak ve bu bağlamda hastayı bu konuda detaylı olarak bilgilendirmek yerinde olacaktır. Altı odak biyopsi tekniği prostat biyopsisinde önemli bir aşama olmakla beraber, zaman içinde yetersiz olduğu anlaşılmıştır. Yapılan çalışmalarda prostat hacmi <50 cc. olan olgularda 12 adet; prostat hacmi >50 cc. olgularda ise 18 adet biyopsi alınmasını önerilmektedir. Klasik 6 odak biyopsi yerine 12 odaklı biyopsi alınması, biyopsi ve radikal prostatektomi piyesinin Gleason skorları arasındaki uyumunu arttırmaktadır. Daha fazla sayıda örnekleme yapılan olgularda, ameliyat sonrası Gleason skorunun yükselmesi daha düşük oranda görülmektedir. Bizim güncel uygulamamızda prostat bazis ve orta hattında lateral ve uzak lateral, apekste ise medial ve lateralden olmak üzere ilk biyopside toplam 12 parça alınmaktadır. Transizyonel Zon biyopsisinin ise ilk biyopside değil, tekrarlayan biyopsilerde alınması tercih edilmektedir. Biyopsi konusundaki tartışmalı konulardan birisi, sistematik biyopsilere ek olarak TRUS görüntüsü ile saptanan şüpheli lezyonlardan da örnekleme yapılıp yapılmaması gerekliliğidir. Sistematik biyopsiye ilaveten hipoekoik lezyonlardan da biyopsi alınmasının, kanser yakalama oranını arttırdığına dair veriler vardır. Ancak bu konuda net bir görüş birliği yoktur. Periferik zondaki belirgin hipoekoik lezyona yönelik yapılacak basit ek bir biyopsi alımı yerinde olacak ve tanı değerini arttırabilecektir. İlk biyopsinin kanser açısından negatif gelmesi ve kanser şüphesinin devamı durumunda tekrar biyopsi yapmak gerekli olabilir. İkinci biyopsiden sonra kanser bulma oranı önemli ölçüde azalmaktadır. Tekrarlayan biyopsilerde teknik olarak en önemli fark Transizyonel Zon biyopsilerinin mutlaka alınması gerekliliğidir. Özellikle PSA değeri yüksek ve biyopsileri negatif çıkan hastalarda Transizyonel Zonun yoğun olarak örneklenmesi önerilmektedir. Satürasyon biyopsisi bir re-biyopsi tekniğidir ve en az 20-24 parça ile örneklemeyi içeren bir uygulamadır. Genellikle sedasyon altında yapılmaktaysa da, lokal anestezi ile de uygulanabilirliği gösterilmiştir. Satürasyon biyopsisinde zonal anatomiye bakılmaksızın prostatın tamamı örneklenir. Genellikle 2 set, negatif biyopsi sonrası yapılır, ancak bu bir kural değildir ve giderek artan sıklıkta 1 set negatif biyopsi sonrasi da uygulanabilmektedir.
Prostat Kanseri Tedavisi
PSA'nin klinik kullanıma girmesi ve hem cerrahi hem de radyoterapi konusunda olan büyük gelişmeler sonrasında erken evre prostat kanserinin tedavisine yaklaşımda önemli değişiklikler olmuştur. Aktif izlem: Yakın izlemin aksine, sonuçta küratif amaçlı yaklaşımı hedefleyen bir süreçtir. Hasta grubu temel olarak yaşa özgü yaşam beklentisi hastalığa bağlı yaşam beklentisinden uzun olan (en az 10 -15 yıl) hastalardır. Bu grupta Gleason ≤7, T1c-T2a, PSA<10 ng/ml hastalar olabildiği gibi; + korsayısı≤2, kor/Ca oranı<%50 olan önemsiz kanserlerde katılabilmektedir. Yaşam beklentisi daha uzun olan genç hastalarda çok daha sıkı izlem politikası uygulanmaktadır. Prostat kanseri tedavisinde kullanılan yöntemler şu şekilde sıralanır:
- Radikal Prostatektomi
- Radyoterapi
- Brakiterapi
- Kombine tedaviler
- Kriyoterapi
- Yüksek Yoğunluklu Odaklanmış Ses Dalgası (HIFU)
Radikal Prostatektomi
Perineal Radikal Prostatektomi: En eski tedavi yöntemi olup, zamanımızda uygulayan az kişi vardır. Eşdeğer onkolojik sonuçlarla birlikte daha az morbidite gösterdiği söylenmektedir. Lenfadenektomi ile birlikte yapılamadığından, riski düşük hastalarda tercih edilmelidir. Obez ve KOAH problemi olanlarda da tercih edilebilir. Radikal Prostatektomi’de kanama daha azdır. Perianal veya rektal cerrahi geçirenlerde ve büyük prostatlarda yapılması tavsiye edilmemektedir. Bölge anatomisine ürologların çok yakın olmamaları ve lenfadenektomi yapılamaması nedeni ile halen çok tercih edilmemektedir. Retropubik Radikal Prostatektomi operasyonlarının temellerini 1945'de prostata retropubik yaklaşım yapan Millin atmıştır. 1970'li yıllara kadar çok kanlı bir ameliyat olması nedeni ile yaygın olarak yapılmamıştır. O yıllarda Walsh ın dorsal ven ve santorini pleksusuna cerrahi yaklaşımı değiştiren tekniği ile adeta kullanımında bir patlama yaşanmış ve halen dünyada küratif cerrahi olarak en fazla kullanılan yöntem olmuştur. Zaman içinde gelişen ameliyat tekniği ile hem kanama riski çok azaltılmış hem de sinir koruyucu cerrahi ereksiyon korunabilmiştir. İdeal hasta temelde 10-15 yıl yaşam beklentisi olan, komorbiditesi az, PSA ≤10ng/ml ve T1c grubu hastalardır. Ama hasta seçiminde temel mantık, organa sınırlı olan hastalığı çıkarmaktır. Bu, aslında kolay olmayan bir seçim olup, preoperatif nomogramlar, klinik deneyim, hastanın kendi yaklaşımı v.b. gibi birçok parametreye dayanır. Halen altın standart tedavi olarak kabul edilen Retropubik Radikal Prostatektomi, dünyada bu kadar yapılması ve ciddi cerrahi tecrübe kazanılmış olmasına rağmen, morbidite açısından dikkate alınması gereken bir operasyondur.
Laparoskopik Radikal Prostatektomi
İlk olarak 1991 yılında Schussler tarafından uygulanmış olup, günümüze kadar zaman içinde tekniğinde değişiklikler olmuştur. Halen giderek yaygınlaşan bir tekniktir. Hasta seçimi ve indikasyon kriterleri Retropubik Radikal Prostatektomi’den farklı değildir. Öğrenme eğrisi uzun ve ürolojik laparoskopik cerrahi içinde zorluk derecesi yüksek sayılan bir ameliyattır. Temel olarak transperiteonal, extraperitoneal, asendan ve desendan yöntemlerinin kombinasyonunun kullanıldığı teknikleri vardır. Cerrahi komplikasyon ve onkolojik sonuçlar açısından radikal prostatektomiye göre belirgin bir fark olmadığı söylenmektedir. Ameliyat süresi 3 - 4,5 saat arasındadır. Ameliyat sırasında kullanılan kamera sisteminin vasküler ve sinir yapılarını büyüterek göstermesi sayesinde, daha az kanama ve daha iyi anatomik diseksiyon sağladığı iddia edilmektedir. Literatüre göre %15 oranında olan transfüzyon oranı Laparoskopik Radikal Prostatektomi’de %2-5 civarındadır. Hastanede kalış süresi çok fark etmemesine rağmen kateterin ortalama 5 günde çekilmesi nedeni ile Retropubik Radikal Prostatektomi’ye belirgin üstünlüğü vardır. Onkolojik sonuçlar açısından hastaların ortalama takip süreleri Retropubik Radikal Prostatektomi’deki kadar uzun olmasa bile 2. yılda rekürrens oranları %11 civarında benzer bulunmuştur. Optik büyütme avantajına rağmen inkontinans ve ereksiyon problemleri açısından açık cerrahiye göre üstünlüğü saptanmamıştır. Tüm bu sonuçları ile açık cerrahiye eşdeğer olarak görülmekte, dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu yöntemi kullanan merkezler artmaktadır.
Robotik Radikal Prostatektomi
Temel olarak laparoskopik cerrahi tekniğinin, bir bilgisayar yardımı ve robot kollar aracılığı ile uygulanmasına dayanır. Sistemin ilk prototipi 2000 yılında FDA onayı alıp, günümüzde Da Vinci sistemi diye adlandırılan, 4 kollu bir bilgisayar destekli cerrahi sistemine dönüşmüştür. Laparoskopiden cerrahi olarak en büyük farkı, cerrahın kullandığı optik sistemin üç boyutlu (3D) olması ve cerrahın yaptığı el hareketlerinin robot kollar tarafından taklit edilmesidir. Laparoskopiye göre öğrenme eğrisi kısa iken, kullanılan ekipman laparoskopi ile kıyas kabul etmeyecek şekilde pahalı ve ayrıca işletme masrafı da yüksektir. Hasta seçimi ve indikasyonu laparoskopik veya açık radikal prostatektomiden farklı değildir. Komplikasyonlar açısından ise kan transfüzyon oranları laparoskopiye oranla daha azdır. Bunun dışında komplikasyon oranları, onkolojik ve fonksiyonel sonuçlar açısından laparoskopik cerrahiden herhangi bir farkı yoktur.
Radyoterapi
1950'lerden beri kullanılan bir tedavi seçeneğidir. Son yıllarda önemli teknolojik ilerlemeler sayesinde yapılan doz artışına rağmen morbiditede düşüş sağlanabilmiştir. Günümüzde bu yöntem, yerini artık 3D Konformal Radyoterapi’ye bırakmaktadır. Zamanımızda erken evre prostat kanserinin tedavisinde radyoterapinin, Retropubik Radikal Prostatektomi’ye alternatif olduğu söylenmektedir. Bu konu hakkında kesin hüküm vermek doğru değildir. Çünkü, hem çalışma grupları benzer hastalardan oluşmamakta hem de her iki tedavi seçeneğinin değerlendirilmesindeki son nokta birbirinden farklıdır. Radyoterapi alan hastalar genelde daha yaşlı ve komorbiditesi daha fazla olan hastalardır. Son yıllarda doz artımı ve odaklanmış radyoterapi ile daha iyi kanser kontrolü sağlandığı gösterilmiştir.
Brakiterapi
Temel olarak tümörün içine veya yanına pirinç tanesi boyutunda seed (tohum) denilen ve radyoaktif madde içeren nesnelerin yerleştirilmesi ile yapılır. İşlem transrektal ultrasonografi ile bir şablon üzerinden yollanan iğneler vasıtası ile transperineal olarak, radyoaktif çekirdeklerin prostat içine yerleştirilmesidir. Düşük riskli hastalarda Radikal Prostatektomi’ye alternatif olabilir fakat orta ve yüksek risk grubunda bir üstünlüğü yoktur. Hasta seçiminde hastanın PSA düzeyi, erektil disfonksiyonu, prostat büyüklüğü ve prostatizm yakınmalarının derecesi çok önemlidir.
Kombine Tedaviler
Prostat kanserinin klasikleşmiş hormonal bağlantısına istinaden, radyoterapiye androjen blokajının eklenmesi şaşırtıcı değildir. Amaç radyoterapi öncesi verilip ışınlanacak hücre sayısını azaltmak, prostatı küçültmek ve radyasyonla sinerjistik etkisinden yararlanmak olarak özetlenebilir.
Kriyoterapi
Çok düşük ısıların gerekli düzeneklerle doku içine aktarımıdır. Hızlı soğutma ile hücrede dehidrasyon, protein ve lipoprotein hasarı, membran hasarı, hücre patlaması, damarlarda ise endotel hasarı oluşur. Kriyoablasyon hasta grubu, Radikal Prostatektomi olamayan veya olmayan, radyoterapi sonrası lokal nüks veya rezidüel tümörleri olan hastalardır.
Yüksek Yoğunluklu Odaklanmış Ses Dalgası (HIFU)
Yoğunlaştırılmış ses dalgaları yollayarak doku ablasyonu yapmaya dayanır. 1993'den beri prostat için kullanılmaktadır. Transrektal prob ile yapılmaktadır.